TTK ALSz (Alevsızdırmazlık Test İstasyonu) ÖZELİNDE

KAMU KURULUŞLARINDA LİYAKATSİZLİĞİN ve

"BEN BİLİRİMCİ ÇIKARCILIĞIN" SONUCU

Demokrasi; bir toplumda yaşayan tüm insanların temsil edildiği bir yönetim şeklidir ya da ideal olarak öyle olması gerekir ve beklenir. İnsanlar kendi yöneticilerini seçerler. Toplumdaki her bir toplumsal sınıf kendisinin ait olduğu sınıfın temsilcisini seçmek ister. Dolayısı ile kişisel veya sınıfsal çıkarlarını savunmalarını ve sınıfsal çıkarlarını en üst düzeyde tutulması amaçlanır

Sınıf dediğimiz zaman toplumda mutlaka ekonomik anlamda çıkarların belirlendiği insan grupları veya hiyerarşik sıralamada bu anlamda aşağıda ya da yukarıda olan insanlar değil toplumu oluşturan bu sınıfların kültürel veya geleneksel olarak oluşturdukları sosyolojik gruplar da akla gelir

Türkiye'de demokrasinin ya da demokrasi adı verilen yönetim düzeninin yaklaşık 70-80 yıllık bir oluşum ve gelişi süreci vardır

Bu süreç kimilerince 46 ruhu denilen ve Cumhuriyet Halk Partisinin içinden doğan Demokrat partinin doğuşu ile başlamış olduğu söylenmekte ise de aslında Türkiye'nin II. Dünya savaşı sonrası dünyanın gelişim sürecinde yer alan ve özellikle toprak sahiplerinin egemenliği ele geçirme süreci ve sonraki kapitalist hakim sınıfların önünü açma süreci olarak tanımlanabilir. Bu aşamadan sonra toplumda olanlar tarihçilerin ilgi alanına bırakılmış olup bu aşamadan sonra Kamu Kuruluşlarının içinde yer alan personelin liyakatini etkileyen bu sınıf egemenliği ve paylaşım amaçlarına insanların demokratikleşme adı altında kendi partilerini kurarak partilileşme ve kendi partilisinin liyakatine bakılmaksızın sadece partili olmak gibi bir özelliğin insan kaynakları temininde yeterli olma içgüdüsü yatmaktadır...

 "Devlete kapağı atmak" ve "devlet malı deniz, yemeyen domuz" gibi halk deyişlerinde olduğu gibi devlet kuruluşlarında "her nasılsa da olsa" bir iş bulmak öncelikli olmakta, ancak işe atanan personelin gerçekten o "iş" te eğitimli, bilgili, tecrübeli ve kısaca "LİYAKATLİ" olması hep ikinci planda kalmaktadır.

TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) gibi bir DİT (Devlet İktisadi Teşebbüsü) de de benzer durumlar yaşanmış ve tarihsel olarak gerek yöre halkındaki işçilikle ilgili doğrudan kömür üretimine bağlı işlerde ve daha fazla nitelik dokusu gerektiren mesleklerde de maalesef aynı politika izlenmiştir

Bu nedenle de özellikle de meslek mensubu statüsünden "kasıtlı" atamalarla göreve getirilen liyakatsiz personel (örneğin bazı Maden mühendisleri de) yönetim kademelerinde kendi mesleklerini geliştirmek, daha faydalı olmak ya da yeni gelişmelere adapte olmak, iş güvenliğine önem vermek ve gelişmeler sağlamak   yerine, sahip oldukları makamların gücünü kullanmak ya da bunun prestijini kendilerinde olduğu "vehim"i ile otoriter ve sadece "ben bilirim" ci tavırlarla ekip çalışmasından uzak kalmışlardır

Halbuki çağdaş yönetim anlayışı "liyakati" vazgeçilmez bir temel şart olarak kabul etmekte ve ekip çalışmasının, eskilerin tabiri ile "istişare" nin kaçınılmaz olduğunun ve "disiplinler-arası" yaklaşımın sorunların çözümünde sonuç alıcı ve aksi taktirde "gelişmenin ve ilerlemenin olmayacağı"  hükmünü getirmektedir.

Bu itibarla ALSz Test İstasyonu da TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) daki yukarıda belirlenen genel liyakatsizlik ve adam kayırmacı ve partizan atamalardan da nasibini almış ve sonuç olarak çağdaş öngörülerin gereği olan akreditasyon denetiminden başarısız olmuş ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca ATEX 2014/34/EU direktifince atanması gereken Onaylanmış Kuruluş (Notidfied Body) statüsüne kazanamamıştır.

Halbuki ATEX 2014/34/EU direktifinin de izin verdiği şekilde özel sektör şirketlerinin de Onaylanmış Kuruluş statüsünde de olabilecek Onaylanmış Kuruluş statüsü özel sektör tarafından da 2011 yılında kurulmuş ilk akredite ATEX muayene kuruluşu gerçekleşmiş ve daha sonraları da kurulan özel sektör belgelendirme kuruluşlarının varlığı ile sayı artmaya bağlamıştır. Aslında TTK-Alevsızdırmazlık Test İstasyonu bir kamu kuruluşu olarak zamanında akreditasyon başvurusunda bulunmuş olup Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından takdir edilmiş ve bakanlığın Onaylanmış kuruluşlar atama birimince tasvip edilmiş olmasına rağmen sonuç alınamamıştır. Bunun nedeni öncelikle bakanlık tarafından denetimlerde talep edilen "tarafsızlık ve bağımsızlık" ilkesinin yukarıda anılan nedenlerle gerçekleştirilememesi ve Kamu Kuruluşlarının kendi branşlarında ki yetkin olmayan yöneticilerce oluşturulan meslek şovenliği sonucunda, farklı disiplinlere saygı gösterilmemesi ve farklı disiplinlerce gösterilen emek ve  "liyakatin (yetkinliğin) adeta gasp edercesine sahip oldukları mevki ve makam mülkiyetince" haksız edinimi talebidir. Bu nedenle üst yönetimde yer alan meslek şovenizmli liyakatsiz muhteris tabiatı bakanlık tarafından olmazsa olmaz olarak öngörülen belgelendirme kuruluşunun vereceği belgelerde "Tarafsızlık ve Bağımsız" olması özelliğinin yerine getirilememesine yol açmıştır. Verilecek olan antigrizu (exproof) belgelerinin değerlendirilmesinde mevki ve makam taktiri ve baskısını engelleyen bu olgu, maden istihraç (çıkarımı) ından başka bilgisi ve dünya görüşü olmayan üst yönetimce kabul edilememiştir. "Tarafsızlık ve Bağımsızlık" olgusu aynı zamanda evrensel hukukun da önemli gerekliliklerinden biridir.

Aynı kapsamda çoğunlukla TTK üst yönetimi, laboratuvar belgelendirme gereği olan bilgilerinden yoksun oldukları gerçeğini başka mühendislik branşlarındaki emeklerin mülkiyetlerine geçirme haksızlığı ile yönetmeğe kalkışmışlardır. Bu fırsatçılık ve aç gözlülük olgusu evrensel bilimsel değerler kayasına çarpmış ve olması gereken ve Türkiye Cumhuriyeti hukukunda da müktesabat haline getirilmiş olan Avrupa Birliği mevzuatının nesnel olgularına çarpmış ve bu haksız talebi yapanları kendi yüzsüzlükleri ile karşı karşıya bırakmıştır... Buna rağmen vicdani muhasebe aynasında da bu etik dışı edimlerinden yeteri kadar ders almamış görünmektedirler. Kendi sorumluluklarının farkına varmayıp yetkilerini ve hukuklarını aşmış olarak oturdukları makamlarında kişisel çıkarlarını kollayanların bu sonucu bir ders  olarak da almayı düşünemeyecekleri aşikardır...

Halbuki ülkemizdeki tüm antigrizu (exproof) teçhizat üreticileri ve kullanıcıları Zonguldak TTK nın tarihsel gelişimini ve bilgi birikiminin bu konuda da olumlu sonuç vererek, en yetkin antigrizu (exproof)  teçhizat belgelendirme kuruluşu olabileceğini düşündükleri Zonguldak ALSz Test İstasyonunun, öncelikle akredite olmasını ve Sanayi ve Teknoloji bakanlığınca Onaylanmış Kuruluş olarak atanmasını beklemektedir. Edinilen tüm tecrübeler ve patlayıcı ortam güvenliği danışmanlığıma başvuran ve  verdiğim patlayıcı ortam güvenliği eğitimlerinde de bu talep dile getirilmekte ve patlayıcı ortam güvenliği konularında çalışanlarca beklenti halen de devam etmektedir...

Kapsamında patlayıcı ortamlarda kullanılacak teçhizatın testlerinin de bulunduğu istasyon; bulunduğu binanın metrukluğu, çatısının akması ve yağmur yağdığında sonucunda laboratuvarın zemininin basılamayacak ölçüde göllenmesi ve duvarlarının küf tutması gibi gibi acınacak nedenlerle test yapma şartlarının sağlanamaması IEC/ ISO 17065 standardının Madde 6.2 sine aykırı ve ihlal olarak bulunmuştur. Ayrıca 2013 sonrasındaki dönemde tamamen "partizan kayırıcılıkla" ve "dünya görüşü itibarı ile bizdendir" diye alınan ve mühendis ve/veya teknik personel olarak istihdam edilen elemanlar TÜRKAK ın yaptığı laboratuvar akreditasyonun denetiminde; yapmakla zorunlu oldukları testlerin gerçekleşmesinde TÜRKAK Laboratuvar denetçilerinin denetiminde IEC/ ISO 17065 standardının Madde 6.2.1 ine göre "başarısız" bulunmuş ve "yetkin olmayan personel" olarak tespit edilmişlerdir. Yukarıda açıklanan tüm bu ve benzeri nedenlerle 2017 yılında TÜRKAK tarafından yapılan IEC/ISO 17065 Belgelendirme Kuruluşu denetiminde başarısız olan istasyon bundan sonra da tespit edilen olumsuzlukları düzeltemeyeceği için yeni denetim talebinde de bulunamamıştır...

ALSz Test İstasyonunun TTK nın liyakatsiz ve öngörüsüz yönetimince getirilmiş olduğu bu durum ülkemiz açısından acı bir ibret tablosudur...